Öncelikle şunu söylemeliyim ki kitabı çok çok çoook beğendim .Hatta kendi kendime bu kitabı bu zamana kadar nasıl okumazsın diye hayıflandım bile.İskender o kadar akıcıydı , o kadar beni içine çekti ki kitabı elimden bırakamadım.
Kitap aslında bir ailenin üç kuşağına da mensup üyelerini hikayelerini ayrı ayrı bölümlerde anlatıyor.Hikaye Fırat yakınlarında bir köyde başlayıp,İstanbul,Londra hatta Abu Dabi gibi farklı şehir ve kültürlerde devam ediyor.Hikayede ,Londra'da göçmen ailelerine uygulanan baskıdan,göçmenlerin çektiği sıkıntılardan sıkça bahsediliyor.Tabii ki roman kahramanlarımızın mensup olduğu Toprak ailesi de Londra 'da yaşayan bir göçmen.
Karakterlere gelecek olursak yazar öyle bir hikaye yaratmış ki,sanki gerçekten yaşanmış bir olayı okuyormuş gibi hissediyorsunuz.İskender,Esma,Yunus,Naze,Pembe ,Cemile...hepsi bende bir iz bıraktı.Özellikle Pembe ve Cemile..
Pembe'nin Londra'ya gidip Cemile'nin köyde kalması ,sonra tam tersi...
Kitabın sonıu beni benden etti,hiç böyle bir son beklemiyordum,şaşırıp kaldı oturduğum yerde..
Bende okumayan varsa vakit kaybetmeden okumalı bu kitabı..
.......................................................................................
Yıllar sonra Cemile kuyruklu yıldızlar hakkında daha fazla şey öğrenecekti.Anlayacaktı ki,hakikaten bir kuyruklu yıldız gibi tutulmamış yeminler ve gerçekleşmemiş hayallerden oluşan bir enkazı peşlerinden sürükleyerek , çarpışma anına doğru inanılmaz bir süratle gidivermişlerdi.
.............................................
Ta Nuh Nebi'den beri Mezopotamya yerlileri Tanrıların Gözyaşları derdi elmaslara.Onların gökteki yıldızlardan dökülen tozlardan veya fırtınalı gecelerde yıldırımlardan kopan kıymıklardan yapıldığına inanılırdı.Ne hayal gücü!İnsanlar anlayamadıkları bir cisimle karşılaştıklarında başlıyorlardı uydurmaya..
................................................
İnsan ömrü kısaydı,bir kurtçuğunkinden farksız.Ya da ipekböceğinkinden. Ademoğulları,Havvakızları tuhaf mahluklardı.Kurtçuğa benzetsen alınır,ipekböceğine benzetilmekten keyif duyarlardı.Böceklerden iğrenir ama parmaklarına uğur böceği konsa hayra alamet sayarlardı.Sıçanlardan tiksinir,sincaplara bayılırlardı.Akbabaları itici,kartalları heybetli bulurlardı.Sinekleri hor görür, ateşböceklerine bayılırlardı.Bakır ve demire ehemmiyet vermez,altına taparlardı.Ayaklarının altındakı taşlara dönüp bakmazken mücevherler için delirirlerdi.
............................................
Ne kadar saf ve kusursuz da olsa inci,istiridye kabuğunun içine giren bir toz zerreciğinden oluşuyordu.Demek ki çirkin bir cisim bile şahane bir varlığa dönüşebiliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder